Okuduğum şeylerin altını çizmek yetmiyor.

O sihirli cümleler, benzetmeler, kitapların içinde kalıyor, kaybolup gidiyor.

Oysa çıkarıp alasım geliyor onları.

Benim olsunlar istiyorum.

Gözümün önünde dursunlar....................

Blog Arşivi

Bu Blogda Ara

19 Aralık 2010 Pazar

Ebru'nun Kaleminden....KAPKARANLIK....

Kapkaranlık bir otel odasındayım şimdi. Sisli, yağmurlu hava hüznüme eşlik ediyor.
Oysa buraya; senelerdir birlikte yaşadığımız evden uzaklaşmak, onu düşünmemek, her kapı çalışında gelen o mudur? diye hayal etmemenin, bana iyi geleceğine inanarak gelmiştim. Kafamı oyalayacak başka şeyler bulacaktım. Ama günlerdir bu odadan dışarı çıkmadım. Hayatta kalmak için zorla ağzıma sokuşturduğum birkaç lokma hariç, doğru düzgün bir şey de yemedim. Elimde sigaram, yağan yağmuru izliyorum. Kafamda bin bir düşünce, birbiriyle dans ediyor. Geleceğimi şekillendirmek yerine, geçmişteki soruların cevaplarını bulmaya çalışıyorum hala. Çok üzgünüm ama ağlamak için de bir sebep bulamıyorum. Bir gün bunların olacağını bildiğim ama hiç oralı olmadığım düşüncesi beni deli ediyor.

Yalnızım, üzgünüm ve karmakarışığım…
Daha birkaç ay öncesine kadar, ne kadar da farklıydı hayatım.
Her şey mantık çerçevesinde, dengeyle ilerliyordu. Belki harikalar diyarında değildim ama canımı sıkacak kadar da dertlerle boğuşmuyordum. Her mutluluğun içinde az da olsa hüznün barındığını biliyordum daha önceki deneyimlerimden. Ama nasıl her şey böyle bir anda değişti, ben bile anlayamadım. Gerçek; bıçak darbesi gibi aniden bedenime saplanmıştı. Hem de hiç ummadığım, her şeyi yoluna koyduğumuzu düşündüğüm bir anda.

Her şey o gün başlamıştı. Hissetmiştim o günün normal günlerden farklı olacağını. Hiç hareket etmeyen, süs gibi duran kedimiz bile, o günün getireceği kargaşaya kendini hazırlarcasına koşuşturup duruyordu ortalıkta. Ahmet’ in uyanır uyanmaz, hazırladığı kahvenin kokusu da yoktu. Her sabah, son sesine kadar açıp seyrettiği haberlerin sesini bile özlemiştim daha şimdiden.

Evet; yine gitmişti, biliyordum. Bu ilk gidişi değildi ama son olacağını tüm varlığımla hissediyordum. Her seferinde bir kere daha denemeliyiz dediğimiz ilişkimiz, son bir şansı hak etmiyordu artık. Dün gece ki tartışmamızda, her zaman kendini savunan adamdan farklı bir adam vardı karşımda. Son derece kararlı ve soğuk. Özenli kelimeler seçmiyordu artık. Beni üzmemek için takındığı o ifadeden de eser yoktu yüzünde. Yatağımda kıvrılmış ağlarken, son hatırladığım şey yastığını alıp, yan odaya gidişiydi.

Evet belki birbirimize çok aşık olarak başlamamıştı ilişkimiz. Birbirimizi görür görmez çarpılmamıştık. Ama bir zorlamada yoktu ortada. Aynı iş yerinde çalışan, birbirine saygılı iş arkadaşlarıydık başta. Zamanla keşfettik birbirimizi. Aynı saatlerde girip çıkıyorduk şirkete. İş çıkışı aynı yerlerde karşılaşıyorduk. Kahveyi bile sütlü ve şekersiz seviyorduk ikimizde. Hatta bir tatilde aynı otelde kaldığımızı fark edince çok gülmüştük. Zamanla ısınmıştık birbirimize. İsteklerimiz, beklentilerimiz, doğrularımız bile aynıydı.

Belki de her şey fazla normal , fazla olması gerektiği gibiydi.Tehlike barındırmıyordu ilişkimiz.Hani o aşkın gelgitleri, dengesizlikleri, sırları yoktu aramızda.Bir doktorun hastasıyla ilişkisi gibi açık ve nettik birbirimize.Kısacası aşkın o büyüsü çevrelemiyordu evliliğimizi.İşte bütün sorunda buydu zaten…Benim senelerdir görmezlikten geldiğim, onun da hissetmemesi dua ettiğim…..

Canım önünde yağan yağmura izlerken tekrar düşüncelere daldım.
Ben de, o olması gereken tutkunun yokluğunu hissetmiyor değildim. Ama böyle sağlam dengeler üzerinde oturmuş bir birlikteliğin hiç sarsılmayacağına olan inancım, ilişkimi irdelememi engelliyordu. Hayat hep böyle akar gider zannediyordum. Ne kadar da yanılıyordum !

Birinin gelip, beni teselli etmesini istiyordum. Ama bildiğim şeyleri, başkalarının ağzından da dinleyecek kadar güçlü değildim…
Güçsüzdüm, yorgundum, çaresizdim…

Ebru'nun kaleminden....HERKES OLUR BIR SEKILDE...

HERKES ÖLÜR BİR ŞEKİLDE

Herkes ölür bir şekilde

Kimi bir sözcükle, kimi bir lafla

Kimin ölümü bir dakika sürer

Kiminin ki bir ömür

Kimini zaman öldürür, kimini insan…

Kimi suların kayaları aşındırdığı gibi aşındırır seni senelerce

Kimi hançeri saplar bir seferde kalbine

Ama bir şekilde ölür insan…

Kimini hastalık öldürür, kimini hasret

Kimini de yalnızlık

Ama bir şekilde ölür insan

Yaşarken eceli gelmeden çoğu zaman…


Ortalık bir anda buz kesmişti. Çıt çıkmıyordu salonda. Herkes onun
annesine son vedasında sevgi ve özlem dolu cümleler kuracağını sanmıştı. Hep öyle olmaz mıydı? Ne kadar sevmezsek sevmeyelim bir iki güzel söz söylenirdi gidenin ardından. Hem de zamanında bu kadar tanınmış bir aktris olan annesinin ardından. Şimdi bu şiir de neyin nesiydi? Nasıl bir anlam yüklüydü mısralarında.?

Ada utanarak, sıkılarak çıktığı bu kürsüden, sanki bir zafer kazanmışcasına gururla indi. Annesiyle yaşarken yapamadığı hesaplaşmayı sonunda yapmıştı kendi uslubuyla. Annesi gibi kalabalıklara alışık değildi. Salonu doldurmuş insanların arasından süzülerek, hızla dışarı çıktı.

Her şey arkasında kalmıştı. Bir devir kapanmıştı bugün. Annesinin ölümüyle, kendi yaşamı başlamıştı bir bakıma. Annesiyle birlikte bütün kötü hatıralarını da gömmüştü bu sabah.

Kapının önünde onu bekleyen cipe bindi.“Bir an önce gitmeni istiyorum buradan, bu hayattan, bu şehirden” diye söylendi eşine.

“TK 7202 sayılı uçakla Paris’e gidecek yolcuların bagaj kontrolünden geçerek 302 no lu kapıya gitmeleri rica olunur” anonsuyla yerinden sıçradı. “Ohh! Kurtuluyorum sonunda, annemi de senelerce içinde barındırmış bu şehirden” diye düşündü içinden. Küçük yaşlarda ayrılmıştı buralardan. Bütün çocukluğu ve gençliği özlem içinde geçmişti yatılı okullarda. Özleye özleye, sevdiğini unutmuştu bu şehri. Daha 7 yaşındayken babasını kaybettiği o üzücü kazanın ardından git gide içine kapanmıştı. Her zaman babasıyla birlikte geçirdikleri zamanları özlüyor, hayalinin git gide bulanıklaşması onda onarılmayacak yaralar açıyordu. Her gece rüyalarına girmesi için dua ediyordu. Sürekli babasından bahsettiriyordu bitmek bilmez enerjiyle dadısına.

Annesinin ise hiçbir zaman babasını anlatacak vakti yoktu ona. Hep yetişmesi gereken bir film çekimi ya da katılması gereken bir kokteyl vardı. Ya kuaförde geçerdi tüm günü ya da güzellik salonlarında.

Çok güzel bir kadındı annesi. Bembeyaz cildinin üzerine oturtulmuş kocaman mavi gözleri, kömür karası saçları, suratına bakan herkesi kıskandıracak kadar biçimli bir burnu vardı. Tüm gününü o salonlarda geçirmesine gerek yoktu. Aynı kuaförden çıkmış saçlar, abartıyla sürülen boyalar, birbirine benzeyen kıyafetler arsında silinip gidiyordu güzelliği kamera karşısında ona göre.

Kendi de biliyordu annesi kadar güzel olmadığını. Ne yaparsa yapsın yola sokamadığı kabarık saçlar, o çipil çipil gözler, defalarca düzeltilmesine rağmen asla suratına uyum sağlamayan o garip burnu babasından mirastı ona. Annesine hiçbir zaman sevmediği babasını hatırlatıyordu.

“Ada, artık uçağa binmemiz lazım” diye uyardı kocası bir anda.

Yerinden kalmaya mecali yoktu. Tüm anıları son bir kere gözden geçirmek istiyordu. Bir daha hatırlamamak üzere son bir kere yüzleşmek.

“Peki gidelim artık” diye sessiz, cılız bir ses çıktı boğazından.

Uçağa doğru ilerlerken gerçekten her şeyi geride bırakıp bırakamayacağını düşündü derinlerde bir yerlerden…

Bulutlar ona hep babasını hatırlatırdı.Küçükken bahçede oynarken dadısı ne zaman onu hüzünlü görse, bulutları göstererek bak baban orada görüyor musun, bir öpücük gönder diye neşelendirmeye çalışırdı Ada’yı.Uçağın camından bulutlara baktı.Her zaman olduğu gibi acı acı gülümsedi.Babamın yaşadığı şehrin bulutları diye düşündü..

Aslında uçak yolculuklarını sevmezdi. Ona hep terk edilişleri hatırlatırdı. Gidilen uzaklar. Dönülmeyen uzaklar…Babasız ilk defa 12 yaşında binmişti uçağa; annesinin ayarladığı yatılı okullardan birine gitmek üzere. Ne kadar acıydı. Annesinin evladını okula yazdırmaya bile vakti yoktu…Dayısı ile göndermişti onu.Bu terk edilişinin en hüzünlü olan resmiydi, hatıralarında kalan.

İlk senelerde yazları bir ay eve dönerdi, evi diyemeyeceği kadar soğuk ve ruhsuz olan o taş binaya. Her gelişinde babasının hatıralarının biraz daha silindiğini gördükçe kahrolurdu. Daha da uzaklaşırdı hiç bağlanmadığı annesinden.

Son gelişinde bir gece uyku tutmamıştı. Koridorda dolaşırken, evde yabancı bir erkeğin sesini fark etti. Sessizce yaklaştı odaya. Bağıran kadın, annesinin sesiydi.

“Seninle beraber planlamıştık bu evliliği. Ben bedenimi ortaya koyacaktım, sende ruhunu. Yoksa nasıl yaşardık zamanında hayalini bile kuramayacağımız bu zenginliği? Nasıl sahip olurduk böyle bir itibara? Ne için senelerce o çirkin adama karılık, ondan daha çirkin olan kızına da analık yaptım? Ne için…..?”

Kulaklarına inanamıyordu. Duydukları sürekli beyninde çınlıyordu.
Ne için senelerce o çirkin adama karılık, ondan daha çirkin olan kızına da analık yaptım? Ne için?…..Ne için?.....
Konuşmanın devamını dinlemeye içi el vermedi. Sanki onu annesi doğurmamış gibi konuşuyordu. Sanki babasıyla birlikte sunulan bir pakete dahildi kendisi. Babasıyla yaptığı zoraki evliliğin acı bir meyvası olarak görüyordu onu; hiçbir zaman tadını beğenmediği. Bu kadar iğrenç bir kadının kızı olmak kendisinin de tercihi değildi zaten. Bu onu yaşarken son görüşüydü.

Tekrar bulutlara daldı. Ettiği susma yemini geldi aklına. Hiç bir zaman annesiyle yüzleşmemişti. Ondan kaçabildiğince uzaklara kaçarak başa çıkmıştı bu acıyla. Babasının arkasından çevrilen oyunlar herkes tarafından öğrenilirse, babasının bu hayatta üzülmüş olabileceğinden kat be kat üzüleceğine olan inancı, vicdan azabı çekmesini engellemişti.

Uçak kalkmaya hazırdı. Koltuğunu düzleştirdi, kemerini bağladı. Son kere bulutlara baktı. Bir öpücük gönderdi sonsuzluğa. Sıkıca kocasının elini tuttu...Ona doğru uzanarak “kızımızı çok özledim” diye fısıldadı kulağına.

28 Ekim 2010 Perşembe

AHMET ALTAN...

Tanrı, kadınlara geçmişi ve geleceği, erkeklere ise yaşadığı günü armağan etti, kadınlar geniş bir zamana yayıldıkları için huzursuz, erkekler daracık bir zamana sıkıştıkları için anlayışsız olurlar.

Tam Zamanında Yaşamak- CAN YÜCEL

Yemek de boş, içmek de,
Hatta yeri gelmeden sevişmek de.
Tam zamanında öpmelisin mesela güzel gözlünü,
Tam zamanında söylemelisin sevdiğini
Gözlerinin içine baka baka.

Bisikletinin gidonunu
Tam zamanında çevirmelisin
Düşmemek için.
Tam zamanında frene basmalı,
Tam zamanında yola koyulmalısın.

Tam zamanında okşamalısın başını
O üzüm gözlü çocuğun
Hıçkırıklar tam dizilmişken boğazına,
Tam ağlamak üzereyken.

Tam zamanında koymalısın elini omzuna
En sevdiğin dostunun babası öldüğünde.

Tam zamanında tutmalısın düşerken
Üç yaşındaki sehpaya tutunan çocuk.

Tam zamanında acımalı yüreğin
Afyon'da Hasan Ağabey' in evi yıkılınca başına
Evsiz kalınca çoluk çocuk
Ki uzatasın elini bir parça.

Tam zamanında açmalısın kapını
Hayatına girmek isteyenlere.
Tam zamanında çıkarmalısın
Sevginden şımarmaya başlayanları.

Tam zamanında affetmelisin kardeşini
Biliyorsan yüreğinde kötülük olmadığını
Seni gecenin üçünde arayıp da
Kafasının iyi olduğunu söylediğinde.

Tam zamanında öğretmelisin oğluna
Gerekiyorsa yumruk atmayı
Tam burnunun üstüne
Tiksinmeden pisliğinden,
Yukarı mahallenin sümüklü bebesi
Misketlerini zorla almaya çalışırsa.

Tam zamanında bağırmalısın
Acıyınca bir yerin.
Tam zamanında gülmelisin
Kemal Sunal küfür edince filmin bir yerinde.

Tam zamanında yatmalısın
Yola çıkacaksan ertesi gün
Ve arabayı kullanan sensen
Sana emanetse çoluk çocuk
Ve kendin.

Tam zamanında bırakmalısın içmeyi
Son kadeh bozacaksa seni
Ve üzeceksen birilerini
Ertesi gün hatırlamayacaksan.
Tam zamanında ayrılmalısın misafirliklerden.

Tam zamanında konuşmalı
Tam zamanında şarkı söylemeli
Tam zamanında susmalısın.

Tam zamanında terk etmelisin gerekiyorsa
Annenin babanın evini,
Tam zamanında başka bir şehre gidip
Ayaklarının üzerinde durmaya çalışmalısın.
Tam zamanında dönmelisin memleketine.

Tam zamanında için titremeli,
Tam zamanında aşık olmalı
Deli gibi sevmelisin güzel gözlünü.

Tam zamanında toplamalısın oltanı
Belki de seni şampiyon yapacak
En büyük balığı kaçırmadan.

Tam zamanında yaşlandığını hissetmeli
Tam zamanında ölmelisin
Iskalamak istemiyorsan hayatı.

Haydi şimdi kalk bakalım
Silkin şöyle bir
At üzerinden hayatın yorgunluğunu,
Vakit zannettiğinden daha az
Haydi kalk bakalım,
Şimdi YAŞAMAK ZAMANI.....

18 Ekim 2010 Pazartesi

Bilgelik istedim! Tanrı bana çözmek için sorunlar verdi.

Zenginlik istedim! Tanrı, çalışmak için bana beyin ve güçlü kaslar verdi.

Cesaret istedim! Tanrı, üstesinden gelmem için bana tehlike verdi.

Sevgi istedim! Tanrı, yardım etmem için bana sorunlu insanlar verdi.

İyilik istedim! Tanrı bana fırsatlar verdi.

İstediğim hiçbir şeyi elde etmedim, ihtiyacım olan her şeyi elde ettim.

İstersem mutlu olacağımı öğrendim....

Hayatımda ilk önce sevmeyi öğrendim, çünkü sevdikçe kendimi
hissettiğimi gördüm.

Affetmenin ne olduğunu anladım ve affetmenin aslında yeni insanlar kazandırdığını gördüm.

Bir gün geçmişime baktığımda pişmanlıklarımdan üzülmediğimi gördüm, bunları ben yaşadım çünkü.

Birisini hatırlamanın aslında ufak bir telefon görüşmesi kadar basit olduğunu biliyorum artık.

Trafik ışıklarından geçerken omzumun üstünden şöyle bir baktığımı şehri terk etmeden yakaladım.

Aslında bana değer veren insanların çok yakınımda olduğunu fakat gözlerimin hep uzaklarda olduğunu anladım.

Birisini kırdıktan sonra özür dilemenin aslında beni ben yaptığını
anladım.

Sen benim için önemlisin cümlesinin verilebilecek en büyük hediye olduğunu buldum.

Bir yerden sonra kelimelerin mana ifade etmediğini biliyorum.

Sahilde yürür ve düşünürken birinin de beni düşündüğü duygusu beni sevindiriyor.

Mutlu olmanın aslında bir kedinin güzel bir anını yakalamak kadar basit olduğunu anladım.

Kaçırdığım fırsatların aslında bana yeni fırsatlar yarattığını gördüm.

Yıldızların benim için parladığını göremeyen gözlerim, gün geldi
hayatımdan kayan yıldızların gömüldüğü maziyi unutması gerektiğini anladım.

Gözlerin kelimelerden daha önemli olduğunu,ve yalan söylemediklerini biliyorum.

Hayatımda yanımda görmek istediklerimi yanımda göreceğim çünkü onlarında bana değer verdiğini biliyorum.

Telefonun 160 karakterine üzüntünün mutluluğun ve yıkıntının sığdığını gördüm.

Yaşamın yaşamaya değer olduğunu ve istersem mutlu olacağımı öğrendim.

26 Eylül 2010 Pazar

Ebrunun kalelimden.....SORULAR....

Farklilar mi zordur hayatta?

Yoksa zorluklar midir farkliyi yaratan???

Dusunceler mi dardir??

Yoksa darliklara mi sigmaz dusunceler???

Aykirilar mi siyrilir hayatta??

Yoksa hayata mi yenilir aykirilar???

Anlam mi onemlidir??

Yoksa onemli olanlardan mi cikar anlar???

Hissedilen mi gercektir???

Yiksa gercekler mi yaratir hisleri???

Bilinmeyen mi yonlendirir yasami???

Yoksa yasam mi uretir bilinmeyenleri??

Hic anlamadin mi bunlari???

Hic dusunmedin mi olanlari???

Yoksa hic yasanmamiscasina...

Kendinle hesaplasmadin mi????

Ebrunun Kaleminden-Pour toi

Cocukca bir hataymis seni sevmek
Karsiliksiz birseyler beklemek
Hatami anladimda ne oldu??
Seni andim da dun gece
Gozlerim yasla doldu....

21 Eylül 2010 Salı

Arif Nihat Asya

Zannetme çocuk her istediğin olur
Yanlız bir arının, bir teki bey olur.

Voltaire bir şeyleri doğru yapmış olmalıydı ki......

Fransız düşünürü Voltaire (1694-1778), neredeyse bütün hayatı boyunca ya hastaydı ya hastalık hastası.
41 yaşında bir arkadaşına yazdığı mektupta "gene" hastalandığından şikâyet etti ve "Birkaç yıllık ömrüm kaldı" dedi.

Voltaire, bu mektubu bitirdikten 43 yıl sonra öldü.

Her Allah'ın günü bir şeyin kanser yaptığı veya kansere iyi geldiğinin açıklandığı bir dünyada yaşıyoruz.
Sıska, sıkı ve sağlıklı yaşamak neredeyse din haline geldi.
Voltaire, kolesterol, trigliserit, AIDS ve kuş gribinin bilinmediği çağların adamıdır.
Bir şeyleri doğru yapmış olmalıydı ki, insanların genellikle kırkına gelmeden öldüğü on sekizinci yüzyılda, 84 yaşına kadar yaşadı ve bir daha kalkmamak üzere yatağa düşünceye kadar aktif bir hayat sürdü.

Voltaire'in uzun ömrünün sırrı ne olabilir?

Uzun yıllar düşünür için sekreter ve uşak karışımı bir şey olan Sebastien Longcahmps, Voltaire'in hep
"İnsanın sağlığı tamamen kendi ellerindedir" dediğini yazdı.
"Bunun üç temel ayağı var derdi: ayıklık, her şeyde ölçülü olmak ve hafif egzersiz yapmak. Kaza dışında, insanın başına gelen bütün hastalıklarda bizi sağlıklı halimize iade etmeye uğraşan doğaya yardımcı olmak yeter.
İnsan aşağı yukarı her zaman diyetinde sıkı olmalı, uygun ve sürekli sıvı almalı ve hep basit şeyler yemelidir.
Yanında bulunduğum süre içinde onu hep bunları yapar gördüm."

Bunlar büyük bir sır değil aslında. Her şeyde ölçülü olmak aklı başında her insanın uyguladığı bir prensiptir.
Bence Voltaire'in uzun ömrünün sırrı vücudunda değil kişiliğindedir.
Voltaire uzun yaşadı, çünkü mutluydu.
Öğrenmeye meraklıydı ve müthiş zengin olmasına rağmen, bir dakikasını boşa harcamadı.

Ölmeye vakti yoktu.
Binlerce mektup, yüzlerce sahne oyunu, kitap, makale yazdı.
Saray yavrusu evinde her zaman misafir vardı.
"Ben Avrupa'nın hancıbaşısıyım" dedirtecek kadar.
Adaletsizliğe hiç tahammülü yoktu.
İlkel Fransız yargısının hışmına uğramış insanları kurtarmak için, tek başına, tarihe geçmiş kampanyalar yürüttü.
İnsanların hakları olmayan bir dönemde insan hakları için mücadele etti.

Kiliseyle ve bağnaz rahiplerle yaşam boyu dalga geçti.
Ölüm döşeğinde papazlar onu pişmanlık getirmeye, şeytanı lanetlemeye davet ettiklerinde
"Şimdi yeni bir düşman kazanmanın zamanı değil" dedi.

Voltaire'in en büyük özelliği yaşamdan zevk almasıydı.
"O kadar mutluyum ki utanıyorum" diye itiraf etti bir arkadaşına.
"Ben neredeysem dünya cenneti oradadır" dedi.

Son bir şey daha var, onu unutmayayım.
Hiç evlenmedi.......

23 Ağustos 2010 Pazartesi

3 Ağustos 2010 Salı

Siyaset denilen şey....

Kendini ulusuna hizmet etmeye adayan siyasetçiye, devlet adamı denir. Ulusun kendisine hizmet etmesi gerektiğini düşünen devlet adamına, siyasetçi denir. ( GEORGE POMPİDOU)

Sırtı yere geldikten sonra kazanmış olmak, yanlızca siyaset alanında gözükür. (EDGAR FAUSE)
En iyiyi bulmak için uğraşırken, iyiyi kaybediyorsunuz. (SHAKESPEARE)
Yokuş aşağı gitmek kolaydır..Ama güzel manzara tepeden seyredilir. (ARNOLD BENNETT)

Bir bardak su kadar kıymeti olan servetinle niçin öğünüp duruyorsun?

İbn-i Semmâk, Abbâsî halîfelerinden birinin huzûruna girdi.Halîfe bu sırada su içiyordu.
Halîfe, İbn-i Semmâk'a; "Bana nasîhat et." dedi. İbn-i Semmâk; "Susuzluktan ölecek bir halde olsan ve seni ölümden kurtaracak suyu bütün servetin karşılığında verecek olsalar ne yapardın?" diye sordu.
Halîfe: "Bütün servetimi verir suyu alırdım." deyince İbn-i Semmâk; "O halde, bir bardak su kadar kıymeti olan servetinle niçin öğünüp duruyorsun?" dedi.

23 Haziran 2010 Çarşamba

Tarihte Lafı Gediğine Oturtanlar.......

Lozan konferansından sonra ülkemizde, Dolmabahçe Sarayında bir yemek verilmektedir ve bu yemekte neredeyse bütün büyük dünya ülkelerinin başkanları yer almaktadır.
Yemekten sonra çay servisi başlar ve türk garsonlarımızdan biri, Mustafa Kemal'in yanında oturan ingiliz devlet başkanına çayı getirirken sendeler ve çayı biraz döker. Bunu gören İngiliz Mustafa Kemal'e dönerek:
-Sen hala daha bu milleti adam edip, eğitebileceğini mi düşünüyorsun? Baksana daha bir çayı getirmeyi bile beceremiyorlar.
Mustafa Kemal'in yanıtı lafı gediğine oturtan gerçek ve tokat gibi bir cevaptır:
Ben bu millete her şeyi öğrettim; ancak bir türlü başkalarının uşağı olmasını öğretemedim.


Bir toplantida, zamane genclerinden biri Mehmet Akif'i küçük düşürmeye çalişip :
- Afedersiniz, siz baytar misiniz? demis.
Mehmet Akif istifini bozmadan :
- Evet, bir yeriniz mi agriyordu? diye cevap vermiş.


Churchill, avam kamarasında konuşurken, muhalif partiden bir kadın milletvekili, Churchill' e kızgın kızgın söyle seslenir:
- "Eğer, karınız olsaydım, kahvenizin içine zehir karıştırırdım."
Churchill, oldukça sakin kadına döner ve lafı yapıştırır:
- "Hanımefendi, eğer karım siz olsaydınız, o kahveyi seve seve içerdim."


Dünya nimetlerine ehemmiyet vermeyen yaşayış ve felsefesiyle ünlü filozof Diyojen, bir gün çok dar bir sokakta zenginliğinden başka hiçbir şeyi olmayan kibirli bir adamla karşılaşır.
İkisinden biri kenara çekilmedikçe geçmek mümkün değildir. Mağrur zengin, hor gördüğü filozofa:
- "Ben bir serserinin önünden kenara çekilmem" der. Diyojen, kenara çekilerek gayet sakin su karşılığı verir:
-"Ben çekilirim."


Yavuz Sultan Selim, birçok Osmanlı padişahı gibi sefere çıkacağı yerleri gizli tutarmış. Bir sefer hazırlığında, vezirlerinden biri ısrarla seferin yapılacağı ülkeyi sorunca, Yavuz ona: - "Sen sır saklamayı bilir misin?"diye sormuş. Vezir:
- "Evet hünkarım, bilirim" dediğinde,Yavuz cevabı yapıştırmış:
- "İyi, ben de bilirim."


Bir filozofa sormuşlar:
-“Şansa inanır mısınız?"
Filozof:
-"Evet, yoksa sevmediğim insanların başarılarını neyle açıklayabilirdim


İngiltere Kralı George ile görüştüğü sırada, Gandi'nin üzerinde her zamanki gibi beyaz örtüsü vardır. Davetten çıkınca bir gazeteci sorar:
‘Kıyafetiniz, bir kralla buluşmak için yeterli miydi?`
Gandi, hiç aldırmadan cevap verir:
`Kral, ikimize de yetecek kadar giyimliydi.


Köylü, yeni doğan bir sıpayı! kucağına almış evine dönerken, iki ortaokul öğrencisi kendisine takılır ve:
`Hayrola amca, derler. Oğlunu nereye götürüyorsun böyle?`
Adam, kendine yapılan bu terbiyesizliğe aldırmamış görünerek cevap verir:
`Gittiğiniz okula kaydını yaptıracağım.


İncili Çavuş, Osmanlı elçisi olarak Fransa Kralına gönderildiğinde, elbiselerinin bazı yerlerinde yama varmış. Kral bunları görünce dayanamayıp:
`Bana senden başka gönderecek adam bulamadılar mı?` diye sorunca, İncili Çavuş:
`Osmanlılar, adama göre adam gönderirler, Beni de sana göndermelerinin hikmeti bu olsa gerek.` cevabını vermiş.


Amerikalı işadamı, Çinliyle alay ederek sormuş:
`Mezarlarınıza koyduğunuz pirinçleri, ölüleriniz ne zaman yiyecek?`
Çinli, basını kaldırmadan cevap vermiş:
`Sizin ölüleriniz, koyduğunuz çiçekleri kokladığı zaman....


Vaktiyle Fransa hükümet ricalinden biri Napolyon Bonapart‘ı bir muharebede tenkide kalkışıp parmağını harita üzerinde gezdirerek:
`Önce şurasını almalıydınız, sonra buradan geçerek ötesini zaptetmeliydiniz, gibi fikirler yürütmeye başlayınca Napolyon:
`Evet demiş, onlar parmakla alınabilseydi dediğin gibi yapardım.`

10 Haziran 2010 Perşembe

Super

Bilmedigin yerlerde dolasmak, cok sevdigin insanlardan bir sureligine ayri kalmak, ayarini bilmedin bir dusta yikanmak, derinligini bilmedigin bir denize girmek, hic tadini bilmedigin seyler tatmak, daha onceden ismini bile duymadigin bir yazari okumanin bizlere iyi geldigini dusunuyorum. Bunlari yapmak icin dunyanin obur ucuna gitmeye de gerek yok. Karsi kaldirimdan yuruyerek baslayabiliriz gibime geliyor.

31 Mayıs 2010 Pazartesi

Ebru'nun kaleminden---30 Temmuz 2000

Sevmek baska zor bu hayatta, unutmak bir baska...Unutulmayi gerektirecek sevgiler neden bu kadar kolay cikar insanin karsisina...Ya unutmanin bu kadar zor olacagi tahmin edilemeyeceginden,ya da sevmenin bu kadar kolay olacagi bilinmemesinden...Unutulmasi gerekecek bir sevgi nasil karsilasir insanla...Unutacaksak nicin sevgi diye bir duygu var dunyada.... Bir de aci karisinca bu olaya...Gelde mutlu olmayı dene bu hayatta...

AHMET ALTAN...

Bıçağı saplayan çıkarsın isteriz biz kadinlar cogu zaman..

18 Mayıs 2010 Salı

MAHATMA GANDHI 'nin duası

Allahım!

Güçlülerin yüzüne gerçeği söylemek için ve zayıfların alkışını ve sevgisini kazanmak için ve yalan söylememek için bana yardım et.

Eğer bana para verirsen mutluluğumu alma ve eğer bana güçler verirsen muhakeme yeteneğimi çıkarma.

Eğer başarı verirsen alçak gönüllüğü çıkarma.

Eğer bana alçak gönüllüğü verirsen saygınlığımı çıkarma.

Görünenin diğer yüzünü tanımama yardım et.

Benim düşüncelerime katılmıyor diye bana karşı olanları hainlikle suçlayarak onların karşısında suçlu duruma düşmeme izin verme.

Kendimi sever gibi diğerlerini de sevmeyi ve diğerlerini yargılıyormuş gibi kendimi de yargılamayı öğret bana.

Başarılı olduğum zaman sarhoşluğuma izin verme.

Ne de başarısız olursam umutsuzluğa düşmeme.

Daha ziyade başarısızlığı başarının öncesindeki bir deneme olduğunu hatırlamamı sağla.

Hoşgörünün ,güçlerin en büyüğü olduğunu ,

Ve intikam arzusunun zayıflığın ilk görünüşü olduğunu öğret bana .

Eğer paradan yoksun bırakırsan bana umudu bırak.

Ve eğer beni başarıdan yoksun bırakırsan ,

Başarısızlığı yenebilmek için irade gücünü bırak bana .

Eğer beni sağlık bağışından yoksun bırakırsan, inancın lütfünübana bırak.

Eğer insanlara zarar verirsem, özür dileme gücünü ver bana .

Ve eğer insanlar bana zarar verirse affetme ve merhamet gücünü ver bana .

Allahım! Eğer ben seni unutursam sen beni unutma .

Aziz Nesin'in soyadı seçimi

1934 yılında soyadı kanunu çıktı. Her Türk kendine bir soyadı alacaktı. Herkes kendisine soyadını kendisi seçtiği için insanların bütün gizli aşağılık duyguları ortaya çıktı.

Dünyanın en cimrileri 'eli açık' dünyanın en korkakları 'yürekli' dünyanın en tembelleri 'çalışkan' gibi soyadları aldılar.
Bir mektup yazabilecek zamanda ancak imzasını atabilen bir öğretmenimiz kendisine 'çevikel' soyadının almıştı.

Irkçılığın yayıldığı günler olduğundan, özellikle Türklüğü karışık olanlar ırkçılığı anlatan soyadlarını kapışıyorlardı.
Her türlü yağmada hep sona kaldığım için güzel soyadı yağmasında da sona kaldım. Bana, ortada böbürlenebileceğim bir soyad kalmadığından, kendime 'nesin' soyadını aldım.

Herkes 'nesin' diye çağırdıkça ne olduğumu düşünüp kendime geleyim istedim.“

12 Mayıs 2010 Çarşamba

NE söylediğin değil, NASIL söylediğin önemlidir...

Padişah, bir gece rüyasında tüm dişlerinin döküldüğünü, yemek bile yiyemez hale geldiğini görür. Sıkıntı içinde uyanır. Vezirini çağırıp sarayın rüya tabircisinin hemen huzuruna getirilmesini buyurur.

Uyku sersemi tabircibaşı yanına gelince, padişah düşünü anlatıp sorar:
"Tabircibaşı, bu rüya hayır mıdır, şer midir? Neye işarettir, hele bir söyle."

Tabircibaşı biraz düşünür; sonra utana sıkıla:
"Şerdir, Padişahım" der.
"Uzun yaşayacaksınız; ama ne yazık ki, tüm yakınlarınızın gözlerinizin önünde birer birer ölüp . sizi yapayalnız bıraktıklarını göreceksiniz."

Bir an sessizlik olur; ardından padişah kükrer:
"Tez atın şunu zindana, felaket habercisi olmak neymiş öğrensin!"

Tabircibaşı, yaka paça götürülüp zindana atılır. Padişah bir başka tabircinin bulunmasını emreder. Huzura getirilen ikinci tabirciye de rüyasını anlatıp sorar:
"Hayır mıdır, şer midir?" der.

İkinci tabirci de önce biraz düşünür; ama sonra yüzü aydınlanır:
"Hayırdır, Padişahım!" der. "Bu rüya, tüm yakınlarınızdan daha uzun yaşayacağınızı gösterir. Daha nice seneler boyu ülkenizi yönetebileceksiniz."
Padişah, ağzı kulaklarında buyurur: "Bu tabirciye iki kese altın verin!"

Başından sonuna durumu izleyenler, ikinci tabirciye sorar:
"Aslında sen de birinci tabircibaşı da aynı şeyi söylediniz. Neden onu cezalandırdı da seni ödüllendirdi?"

Tabirci güler:
Elbette aynı şeyi söyledik; ama önemli olan, NE söylediğin değil, NASIL söylediğindir.
Eğer aç ve kimsesiz bir köpeği alır, bakar ve rahata kavuşturursanız sizi ısırmaz. İnsan ve köpeğin arasındaki temel fark budur..... MARK TWAİN
Erkek çocuk ile babasının arasındaki tek fark, oyuncaklarının fiyatıdır..... JURG WEBER
Herşey üstüme üstüme geliyor diyorsan, ters yola girmiş olman muhtemeldir....
Herkesin sizi sevmesini istiyorsanız.. Gülümseyin....DALE CARNEGİE
Yaşlandığında çocuklarından bekleyeceğin şey, senin babana yaptığındır.....PİTTACUS
Biri sizi ilk defa aldatırsa suç onundur. İkinci defa aldanırsanız bilin ki suç sizindir..... SARAH BERNHARDT
Ne olursa olsun evlenin.... Karınız iyi çıkarsa mutlu olrsunuz, çıkmazssa filozof....F. KNOWLES
Savaşta olan şey, aşkta da vardır. Müzakere teklif eden kale yarı yarıya alınmıştır.....D.PARKER
Kırkında bir adam, yirmisinde bir kıza aşık olduğunda, aradığı kendi gençliğidir.Kızın ki değil....L COFFEE
Başarılı bir adam, karısının harcayabileceğinden daha fazlasını kazanan, başarılı bir kadın ise böyle bir adamı bulabilen kadındır.... LANA TURNER
Kadınlar ne ister??
Sevilmek, dinlenilmek, arzu edilmek, saygı duyulmak, kendisine ihtiyaç duyulmak, güvenilmek ve bazen de sadece dokunulmak...
Erkekler ne ister??
Dünya kupasına bilet...
Hiçbir kadın, bir adamla parası için evlenmez.. Kadınlar bir milyonerle evlenmeden önce ona aşık olacak kadar akıllıdır. (CESARE PAVESE)
Kötü insanlara güvenilebilir, en azından değişmezler...W FAULTNER
İyi bir insan olduğunuz için dünyanın size adil davranmasını beklemek, vejeteryan olduğunuz için bir boğanın size saldırmamasını beklemek gibidir. ...ZEYLANOVSKİ
Eğer bir dış etken sizi üzerse, duyduğunuz acı o şeyin kendisindn değil, sizin ona verdiğiniz değerden geliyordur. Onu da her an ortadan kaldırma gücüne sahipsiniz....MARCUS AURELİUS

20 Nisan 2010 Salı

HUN İMPARATORU ATİLLA...

Hükümdar bile olsanız, herkesin sizinle aynı fikirde olmasını beklemeyin..
Yokuş aşağı gitmek kolaydır.. Ama güzel manzara tepeden izlenir. (ARNOLD BENNETT)
Dünyada ilk bakışta doğruluğuna güvendiğim şeylere, ikinci kez dikkatle bakmam gerektiğini anlayacak kadar çok yaşadım (JOSH BİLLİNGS)

GABRİEL GARCİA MARQUEZ

Hiçbir zaman gülümsemekten vaz geçme... Üzgün olduğunda bile...Gülümsemene kimin, ne zamana aşık olacağını bilemezssin...

YAŞAMI SEVİYORUM

Yaşamı seviyorum...Zaman zaman çılgınca, kahredici, kesinlikle mutsuz oldum, üzüldüm...Ama tüm bunlara rağmen yanlızca hayatta olmanın bile başlı başına muhteşem birşey olduğunu biliyorum...(AGATHA CHRISTIE)

NECİP FAZIL KISAYÜREK

Oğlum ne oyun oynaştasın
Fatih'in İstanbul'u keşfettiği yaştasın
Oğlum ne oyun oynaştasın
Fatihler doğuracak yaştasın...

Filmlerden güzel aşk replikleri....

İyi biri olmak istememe sebep oluyorsunç (AS GOOD AS İTS GETS)

Dünyanın durumu yüzünden karamsarlığa düşünce Heatrow Havaalanındaki varış kapısını düşünürüm.Genelde insanlar nefret ve hırsın hakim olduğu bir dünyada yaşadığımızı düşünür. Fakat ben öyle düşünmüyorum. Bana heryerde sevgi varmış gibime geliyor.Pek itibar edilmez, haber değeri de yoktur, ama sevgi her yerde..
Babalar, oğullar, anne ve kızlar, karı ve kocalar, arkadaşlar, sevgililier...
Uçaklar ikiz kulelere çarptığında edilen telefonların hiç birinde nefret ve intikam mesajları yoktu. Hepside sevgi mesajlarıydı.İçten içe biliyorum ki, eğer göremek istersen sevgi her yerde....(LOVE ACTUALLY)

Ve şunu unutma duygusal arkadaşım, ne kadar sevdiğinle değil, ne kadar sevildiğinle değerlendirileceksin(WİZARD OF OZ)

Bir kadını deli etmek için onun bir yerine dokunmanız yeterlidir.Kalbine::: (MİLK MONEY)

Biliyorum ki seni sevmek Fransa'ya ihanettir. Ama seni sevmemek kalbime ihanet olacak.( THE MAN IN THE IRON MASK)

Doğru kişi hayatına girdiğinde bunu mutlaka anlarsın. (THE BUTCHER'S WIFE)

Biribirimiz için yanlış kişiler olduğumuzu söyleme..Ben şöyle görüyorum.. Başka hiç kimse için doğru kişiler değiliz. (THE CUTTING EDGE)

Onu sevmekte iyiyim.( THE UNTAMED HEART)

İş yatağa gelince, bir şair, bir rahip yada komünist olması farketmiyor. (IL POSTINO)

Ve ne yazdığını hatırla... Başka birini sevmek Tanrı'nın yüzünü görmektir.(LES MISERABLES)

Gerçek şu ki; kalbimi uzun zaman önce birine vermiştim.. Ve gerçekte asla geri alamadım.( SWEET HOME ALABAMA)

Birini öpmeden, onun hakkında ne hissettiğini bilemezsin.(40 DAYS AND += NIGHTS)

Gerçek aşk, gerçekten olmadığı yerde asla bulunmaz ve gerçekten var olduğu yerde asla saklanamaz. (KISSING A FOOL)

Eğer aşk bir seçenek olsaydı, bu kadar keskin bir acıyı kim seçerdi.(ANNA AND THE KING)

Hayatta sevdiğiniz birinin sizi terkettikten sonra yürüyüp gidişini seyretmek kadar acı bir şey yoktur. İkinizin vücudu arasındaki mesafenin boşlıktan hiçbirşey kalmayıncaya kadar giderek uzadığını görmek....ve sessizlik.. (SOMEONE LIKE YOU)

Bazı şeylerin b,tmesi gereklidir. Sadece kalbinde yerlerini alırlar.Ve bir dahaki sefere daha akıllı yaparlar: (ALEX AND EMMA)
Her korkak kazanacağından eminken savaşabilir. Bana kaybedeğinden eminken savaşma cesaretini gösterebilecek adam verin..(GEORGE ELİOT)

Mutluluk insanın içinde saklı...

İnsanoğlu mutluluğu hep hor kullanıyormuş...
Hep şikayetçi hep bıkkınmış...
Birgün melekler mutluluğu saklamaya karar vermişler.
'' Saklayalım, zor bulsunlar .Zor buldukları için belki kıymetini bilirler '' diyerek başlamışlar tartışmaya.Sorun büyükmüş.Mutluluğu saklamak kolay değilmiş çünkü.Kimisi ''Everest'in tepesine saklayalım'' demiş, kimisi
''Atlas Okyanusu'nun dibine'' demiş.
Tac Mahal'in kubbesi,Mekke sokakları, İtalyan sofrası,bir
hastanenin yeni doğan odası,dondurma külahı,şarap şişesi,sigara paketi,lale bahçesi...
Pek çok yer düşünmüşler ama hiçbiri yeterince zor gelmemiş...
Derken meleklerden biri ''İÇLERİNE SAKLAYALIM '' demiş.
'' Kimsenin aklına gelmez içine bakmak''

İşte o gün bugündür mutluluk insanın kendi içinde saklıymış...
Hiçbir mutluluk kolay gelmiyor.Kolay kolay gülmüyor insanın yüzü...Emekte ve insanın içinde saklı mutluluk.Ne başkasının ekmeğinde ,ne başkasının evinde, ne de başka bir şeyde......

Bu yüzden gözünüz hep içeride olsun
Siz dışını boşverin , içine bakın...

OSCAR WILDE

İnsanın ileriye dönük kararlar alması, hesabın olmadığı bankadan para çekmesine benzer..

12 Nisan 2010 Pazartesi

Gerçek Mutluluk...OG MANDINO

Gerçek mutluluğun, kendi içinizde yattığını farkedin. Huzur , mutluluk ve neşeyi dış dünyada aramayı bırakın.Paylaşın...Gülümseyin...Kucaklaşın...Mutluluk kendinize bulaştırmadan, başkalarına dökebileceğiniz birşey değildir..

Nefis bir BALZAC yorumu...

Şüphe engelleri görür.İnanç, önündeki yolu.
Şüphe en karanlık geceleri görür. İnançsa gün ışığını..
Şüphe adım atmaya kalkar. İnanç yükseklere doğru çıkar.
Şüphe sorar kim inanıyor diye? İnanç cevap verir ben diye.
Hayata gülümse, bütün güç kendinde...
Hayatın zorlukları güç verir bize.
Hayat herkes için acı; çünkü benim boş yere dilediklerime sahip olmuş nice insanlar gördüm.Onlar da mesut değil...
Hayat nefes aldığın anların toplamı değil, nefesinin kesildiği anların toplamıdır..
Dünyada kendi hakkında konuşulmaktan daha kötü bir şey vardır..
Kendi hakıında konuşulmamak..
OSCAR WILDE
En iyiyi bulmak için uğraşırken, iyiyi kaybediyorsunuz..
SHAKESPEARE
Peşlerinden gidecek cesaretiniz varsa bütün rüyalar gerçek olabilir.
WALT DISNEY
Birisinin hayat zor diye yakındığınız duyduğumda, her zaman neye kıyasla diye sormayı isterim..
SİDNET HARRİS
Hayat hakkında öğrendiğim herşeyi 3 kelimede özetleyebilirim.HAYAT DEVAM EDİYOR.
ROBERT FROST

10 Nisan 2010 Cumartesi

Neyi Yaşamak İstiyorsan Öyle Yaşa....NIETZSCHE

Öyle bir hayat yaşıyorum ki,
Cenneti de gördüm,cehennemi de
Öyle bir aşk yaşadım ki,
Tutkuyu da gördüm,pes etmeyi de
Bazıları seyrederken hayatı en önden,
Kendime bir sahne buldum oynadım.
Öyle bir rol vermişler ki,
Okudum okudum anlamadım.
Kendi kendime konuştum bazen evimde
Hem kızdım,hem güldüm halime
Sonra dedim ki;"söz ver kendine"
Denizleri seviyorsan dalgaları da seveceksin
Sevilmek istiyorsan önce sevmeyi bileceksin
Uçmayi seviyorsan düşmeyi de bileceksin
Korkarak yaşıyorsan,yalnızca hayatı seyredersin
Öyle bir hayat yaşadım ki,son yolculukları erken tanıdım
Öyle çok değerliymiş ki zaman
Hep acele etmem bundan,anladım....

9 Nisan 2010 Cuma

Ne olursan ol, ama en iyisi ol.. Douglas Malloch

Dağ tepesinde bir çam olamazsan
Ne olursan ol, ama en iyisi ol.. Vâdide bir çalı ol,
Fakat, oradaki en iyi küçük çalı sen olmalısın.
Çalı olamazsan bir ot parçası ol,
Bir yola neşe ver.
Bir misk çiçeği olamazsan bir saz ol,
Fakat gölün içindeki en canlı saz sen olmalısın.
Hepimiz kaptan olamayız, tayfa olmağa mecburuz.
Dünyada hepimiz için birer şey var,
Yapılacak büyük işler, küçük işler var.
Yapacağınız iş, size en yakın olan iştir.
Cadde olamazsan patika ol,
Güneş olamazsan yıldız ol;
Kazanmak ya da kaybetmek ölçü ile değildir.
Sen her neysen, onun en iyisi ol.......

Douglas Malloch

BAŞARI NEDİR?

4 yaşındayken, altına kaçımamaktır.
12 yaşındayken kalabalık bir arkadaş ortamına sahip olmaktır.
20 yaşındayken seks hayatınızın aktif olmasıdır.
35 yaşındayken zengin olmaktır.
60 yaşındayken seks hayatınızın aktif olmasıdır.
70 yaşındayken kalabalık bir arkadaş gurubuna sahip olmaktır.
80 yaşındayken altına kaçırmamaktır.

Mendelssohn'un Aşk Hikayesi

Moses Mendelssohn hiç yakışıklı bir adam değildi. Çok kısa boyunun olmasının yanı sıra, çok garip bir de kamburu vardı. Moses Mendelssohn, günün birinde Hamburg'da yaşayan bir işadamını ziyarete gitti.

İşadamının, Frumtje adında çok güzel bir kızı vardı. Moses, bu güzel kıza umutsuz bir aşkla tutuldu. Fakat güzel kız onun çirkin görüntüsünden ürkmüştü. O nedenle, değil onun sevgisine karşılık vermek, yüzüne bile bakmak istemiyordu.

Ayrılma zamanı geldiğinde Moses, güzel kızın üst kattaki odasına çıktı ve tüm cesaretini toplayarak onunla son kez konuşma girişiminde bulundu. Kızın güzelliği öylesine olağanüstüydü ki, bir an için onun cennetten geldiğini bile düşündü.

Fakat kızın, başını kaldırıp da yüzüne bakmamaktaki direnci, Moses' i çok üzdü.Güçlükle başarabildiği konuşması sırasında çirkin aşık, bu güzel kıza bir soru sordu: "Evliliklerin kutsal bir özelliği olduğuna inanır mısınız?" dedi.

"Elbette" diyerek yanıtladı güzel kız ve gözlerini yine kaldırmayıp Moses'in yüzüne yine bakmadan, kendi de ona bir soru sordu: "Peki ya siz?"dedi."Siz inanır mısınız buna?"

Moses bir an bile duraksamadı: "Evet,ben de inanırım" dedi ve ekledi: "Biliyor musunuz? Her erkek çocuğu doğduğunda Allah, onun evleneceği kızı belirlermiş.Benim doğumumda da,benim evleneceğim kız belirlenmiş ve bana 'Senin karin kambur olacak' demiş.O zaman ben bir istekte bulunmuşum Allah'tan.

"Allah'ım, kambur bir kadın bir trajedi olur. Lütfen onun kamburluğunu bana ver ve onu güzel bir kadın yap' demişim." Moses' in bu sözlerinden sonra Frumtje gözlerini yerden kaldırdı, onun gözlerinin içine baktı ve elini uzatIp, Moses' in elini tuttu.Ve daha sonra da onun, sevgili eşi oldu.

Bu anlattığımız bir "peri masalı" değil, ünlü Alman besteci Mendelssohn'un büyükbabası ile büyükannesinin evlenmelerinin öyküsüdür.

23 Mart 2010 Salı

Napolyon'un tokat gibi cevabi

Napolyon Ispanya Kralini savasta yener..Buna sinirlenen Ispanya Krali Napolyona hakaretvari bir tavirla "Siz para ve ganimet icin savasiyorsunuz.Biz ise namusumuz ve serefimiz icin savasiriz.." der.
Napolyon hic duraksamadan cevap verir."Dogru..Herkes kendinde olmayan seyler icin savasir."

26 Şubat 2010 Cuma

MUhammed Bozdağ

Kazanan her zaman çözümün bir parçasıdır,
Kaybeden her zaman problemin bir parçasıdır.
Kazananın her zaman bir programı vardır,
Kaybedenin her zaman bir özürü vardır.
Kazanan "Bu işi senin için yaparım" der,
Kaybeden "Benim işim değil ki" der.
Kazanan her sorunda bir çözüm görür,
Kaybeden her çözümde bir sorun görür.
Kazanan "Uzak ama yolu biliyorum" der,
Kaybeden "Yakın ama yolu bilmiyorum" der.
Kazanan çakılların yanındaki çimeni görür,
Kaybeden çimenin yanındaki çakılları görür.
Kazanan "Zor olabilir ama mümkün" der,
Kaybeden "Mümkün ama çok zor" der.
Kazanan konuşmak yerine yapar,
Kaybeden yapmak yerine konuşur.
Kazanan ağlamak yerine çalışır,
Kaybeden çalışmak yerine ağlar.
Kazanan beynini çalıştırır,
Kaybeden çenesini .....

23 Şubat 2010 Salı

GITTIN- Can Yücel

Gittin...
Ben, arkandan sadece baktım.
Oysa; söyleyecek o kadar çok şeyim vardı ki...
"Gidersen iyiye dair ne varsa içimde yitireceğim hepsini.
Gidersen sönecek içimdeki ateş
ve bir daha hiç kimse yakamayacak.
Gidersen karanlığa mahkum edeceksin günlerimi
O karanlıkta yolumu kaybedeceğim" diyecektim sana.
Konuşamadım...

Gittin...
Gidişini görmemek için gözlerimi kapattım
Öylesine acıdıki içim, tutup koparsalardı kolumu
bacağımı bu kadar acı duymazdım.
Acım yaş olup akmalıydı gözlerimden.
Ağlayamadım...

Gittin...
Seni delicesine bir tutkuyla seviyordum oysa
Tutkum seninle olmaktı, tutkum teninde erimek,
tutkum hayatı seninle sadece paylaşmaktı.
Anlatamadım...

Gittin...
Gidişini önlemek için tutmak vardı ellerinden
Ellerim değil miydi her dokunuşumda seni ürperten?
Ürperdin yine biliyorum.
Bir kez dokunsam, bir kez tutsam ellerini
Gitmek için biriktirdiğin bütün cesaretin kaybolurdu.
Tutamadım.

Gittin...
Bir yıkım gibiydi gidişin
Sen adım adım uzaklaşırken benden
Çöküp kaldı bedenim olduğu yere
Nice terk edişlere dayanan yürek bu kez yenilmişti
Bu kadar zayıf değildim ben kalkmalıydım.
Kalkamadım...

Gittin...
Oysa geldiğin gün gideceğini biliyordum
Hazırdım gidişine,
Kaçak zamanları yaşıyorduk
Zaman bitecek ve sen gidecektin
Bense, gidişinin ertesi günü
Hayatıma kaldığım yerden yeniden başlayacaktım.
Başlayamadım...

Gittin...
Bir şey söyledin mi giderken?
"Kal" dememi istedin mi?
Son bir kez "seni seviyorum" dedin mi?
"Bekle beni döneceğim" diye umut verdin mi?
Beynim öylesine uğulduyorduki.
Duyamadım...

Gittin...
Nereye gittiğin önemli değildi
Binlerce kilometre uzakta da olsan,
iki metre ötemde de farketmiyordu.
Artık yoktun ve asıl bu düşünce beni felç ediyordu.
Kurtulmalıydım senden,
bu yokluk duygusundan kurtulmalıydım.
Kurtulamadım...

Gittin...
Unutulanların arasına katılmalıydım
Anıları bir sandığa koyup
hayatı bir yerinden yakalamalıydım.
Bu aşk noktalanmalıydı, bu sevdadan vazgeçmeliydim.
Yapamadım...

Gittin...
Bir okyanusun ortasında
tek küreği kaybolmuş sandalda
Dev dalgalarla boğuşan bir denizciyim şimdi.
Bil ki; sevmekten vazgeçmedim seni,
Bil ki; seninle birlikte sevdanı da taşıyacağım yüreğimde,
Bil ki; seni Unutamadım...

Yanlış anlaşılmak

Düşündüğünüz,
Söylemek istediğiniz,
Söylediğinizi sandiğiniz,
Söylediğiniz,
Karşınızdakinin duymak istediği,
Duyduğu,
Anlamak istediği,
Anladığını sandığı,
Anladığı..

arasinda farklar vardir
Dolayısıyla insanların birbirini yanlış anlaması için en az 9
ihtimal var.

22 Şubat 2010 Pazartesi

İrlanda Kralı COMAK'tan tavsiyeler...

Ne çok fazla akıllı ol, ne de çok fazla çılgın
Ne kendini çok fazla beğen, ne de çok fazla çekingen ol
Ne çok fazla onurlu ol, ne de çok fazla mütevazi
Ne çok fazla konuş, ne de çok fazla suskun
Ne çok fazla sert ol, ne de çok fazla yumuşak

Eğer çok fazla akıllı olursan, insanlar senden çok fazla şey bekler
Eğer çok fazla çılgın olursan, her zaman aldatılırsın
Eğer çok fazla konuşursan, kimse sana aldırmaz
Eğer çok fazla susarsan kimse seni saymaz
Eğer çok sert olursan, kırılırsın
Eğer çok yumuşak olursan ezilirsin

Hayata Dair Öğütler 1

* Köprüleri atma.Aynı nehri kaç kez daha geçmek istediğne şaşıracaksın.
* Birine seni seviyorum deme fırsatını asla kaçırma.
* Yterli zamanım yok deme. Pasteur, Michelangelo, Leonardo da Vinci ve Einstein'in da günleri 24 saatti.
* Dikkatini işi büyütmeye değil, daha iyi yapmaya ver.
* Yaptıklarında çok, yapmadıklarından pişman olacaksın.
* Fırsat ara. Güven arama. Limamdaki bir tekne de güvendedir. Ama bir süre sonra altı çürümeye başlar.
* Keşke sözcüğünün yerine, bir dahaki sefere demeyi dene.
* Hem fikir olmadığın şeyi, kavga etmeden söylemeyi öğren.
* Başarılı bir evliliğin altında iki şeyin yattığını unutma. Doğru insanı bulmak, doğru insan olmak.
* Çocuklarla oyun oynadığında bırak onlar kazansın.
* Gülleri koklamaya zaman ayır.
* Yaşlan ama paslanma.
* İnsanları banka hesapları büyüklüğüyle değil, kalpleriin büyüklüğüyle ölç.
* Çocuklarına herşeyin iyisini veremediğin için üzülme, verebileceğinin en iyisini ver.
* Unutma , bir insanın en derin duygusal ihtiyacı, taktir edildiğini hissetmesidir.
* Hastanedeki arkadaşlarını ve akrabalarını ziyarete git.Sebin oarada geçireceğin süre, onlarınkinden daha kısadır.

BAŞARININ ANAHTARI

BİR GAZETECİ, kariyerinin zirvesine çıkmış bir yöneticiyle görüşüyordu. Söyleşinin bir yerinde, gazeteci:
“Başarının sırrı nedir sizce?” diye sordu.
Cevap çok kısaydı:
“İki kelimedir.”
“Peki o iki kelime nedir efendim?”
“Doğru kararlar.”
“Peki, doğru kararlar nasıl alınır?”
“Bir kelimeyle.”
“O nedir peki?”
“Tecrübe.”
“Peki, bu tecrübe nasıl elde edilebilir?”
“İki kelime ile.”
“O iki kelime nedir?”
“Yanlış kararlar.”

Demek ki hiçbirşey anlamadın hayattan...

Serüvene koşmak için trenler bekliyorsan,
güneşi yakalayıp gözlerine yerleştirmek için beyaz yelkenlerin gelip seni almalarını bekliyorsan,
yarına inanmak için günbatımına,iyi kalpli gözükmek için zayıflığa,ve güçlü görünmek için öfkeye ihtiyacın varsa;
demek ki hiçbir şey anlamadın!!! "

SENİ SEVİYORUM...

SENİ SEVİYORUM !
Sadece kim oldugun degil, sen oldugun icin ve seninle
beraberken kim oldugumu, benligimi anladigim icin.

SENİ SEVİYORUM !
Sadece kendine yaptiklarin icin degil,
bana kattigin güzellikler icin.

SENİ SEVİYORUM !
İcimdeki cocugu, sakli kalmis ben'i yeryüzüne
cikardigin ve sana ihtiyacim oldugu her an tüm
duyarliliginla yani basimda oldugun icin.

SENİ SEVİYORUM !
Elini kalbimin üzerinde hissettigim zaman,
üzüntülerimi alip, onlarin yerine simdiye kadar
hic kimsenin basaramadigi o sicakligi, o ictenlik
isigini bana duyurmayi basardigin icin.

SENİ SEVİYORUM !
Hayatimi kutsal bir sevgi tapinagina cevirdigin
ve her günümü yasam senligine, unutulmayan
siirlere dönüstürdügün icin.

SENİ SEVİYORUM !
cünkü, sen, simdiye kadar hic basaramadigim seyleri,
kendimle dost ve barisik olmayi ve hic bir zaman
tadamadigim kadar mutlu olmami sagliyorsun.
ve bütün bunlari yalnizca sözlerinle, dokunusunla
yada isaretle degil, kendin olmakla yapiyorsun.......

Boşver yaşı başı...CAN YÜCEL

Boşver be yaşı başı!
Gönlün ne kadar şık sen ondan haber ver?....
Şöyle atıp koyu grileri-siyahları sabahtan,
Sarı bir kaşkol atabiliyor musun boynuna,ondan haber ver?
Koyma bir kenara yüreğini,aç kapılarını,
Gelene geçene yol verme girsin diye içeri ama
Gömme başını toprağa bir çift güzel göz uğruna.
Bilirim yine yeşerecek bir çiçek bulursun bir dalda,
Ama aklını kaybedecek kadar bir aşk varsa avuçlarında,
Bırak aksın yollarına.
Yağ geç.yık geç,kimse inanmazsa inanmasın.
Sen inan yüreğine,
Hem ona geçmezse kime geçer sözün?
Büyü büyü...
Bak ellerin ayakların kocaman,
Aklında maşallah yerinde,
Ee... ne diye tutarsın yüreğini uçmasın diye.
Akıllı ol yüreğin gelir peşinden,
Boşver yaşı başı,
Aşk var mı aşk,sen ondan haber ver?

Takılmışsın yüzündeki gözündeki çizgilere.
O çizgilerin yüreğine neler kazıdığını düşün,
Atmak mı istiyorsun kendini bir dereye soğuk bir kış günü.
Öl gitsin...
Parayı pulu savurup,
Bir balıkçı köyünde balık tutmak mıdır istediğin,
Savrul gitsin...
Boş ver be yaşı başı,
Kim tutar seni kim,
Kendi yüreğinden başka kim?
Aklını alda öyle git,
İster bir duvara,ister bir odaya,ister kıra bayıra vur da git.
Dert etme ellerini,onlarda gelir seninle bırakmadıkça birine.
O biri de gelir gerçekten istediğin oysa,
Seveceksen ve öleceksen uğruna....
Yaşa be,yaşa da öyle git,gireceksen toprağa...

Yaş 70'e gelse bile,hayat daha bitmemiş,
Sen mi biteceksin?
Çekeceksen bile bayrağı,
YAŞADIM ULAN DİBİNE KADAR diyemiycek misin?

19 Şubat 2010 Cuma

SCHİLLER

Dostumu severim.Ama düşmanımı da..
Dost gücümü gösterir.Düşman da ödevimi...

Bundan 20 yıl sonra yaptıkların değil yapamadıkların için üzüleceksin...ALDOUS HUXLEY

Bundan 20 yıl sonra yaptıkların değil yapamadıkların için üzüleceksin.
‏Dolayısıyla halatları çöz.
Güvenli limandan uzaklara yelken aç.
Rüzgarı yakala araştır düşle keşfet.
Düşün onları seyredecek birileri olmasaydı kaç kişi Mercedes otomobil alırdı. Bilimde ve güzel sanatlarda en üstün başarılar tek başlarına çalışan kişiler tarafından elde edilmiştir.
Hiçbir parkta bir kurul için dikilmiş bir anıt yoktur.
Yapabileceğin kadar söz ver.
Sonra söz verdiğinden daha fazlasını yap.
Oturarak başarıya ulaşan tek yaratık bir tavuktur.
Dertlerini gözyaşlarında boğmak isteyenlere dertlerin yüzme bildiğini söyle.
Dalın ucuna gitmekten korkma. Meyve oradadır.
Büyük adam büyüklüğünü küçük adama davranışıyla gösterir.
Şans bukelamun gibidir. Biraz zaman tanı mutlaka değişecektir.
"Tarihte en etkili 100 kişi" adlı kitabı okudum. Onların hepsiyle ortak olduğumuz tek şeyin zaman olduğunu hayretle gördüm.
Günün sonunda kendini bir sokak köpeği kadar yorgun hissediyorsan bu belki bütün gün hırladığın içindir.
Başlamak için en uygun zamanı beklersen hiç başlamayabilirsin. Şimdi başla! Şu anda bulunduğun yerden elindekilerle başla.
Gülümsediğinde güzelleşmeyen bir yüz hiç görmedim.
Kimi zaman içindeki o sessiz sese uzmanlardan daha fazla güven. Aerodinamik yasalarına göre o tombul ve tüylü arının hiç uçmaması gerekiyordu. Herhalde bunu ona hiçkimse söylemedi ki uçuyor.
Zamanlarının büyük bir kısmını para kazanmak ve saklamakla geçiren insanlar sonunda en çok istediklerinin satın alınamayacak şeyler olduğunu anlarlar.
Öteki insanlardan daha akıllı ol. Yalnız bunu onlara söyleme!
Mutlu olmanın en garantili yolu bir başkasını mutlu etmektir.
Insanin tum evrende kesin olarak duzeltebilecegi tek bir sey vardir:
Kendisi.
Hayatta ya tozu dumana katarsın ya da tozu dumanı yutarsın.

Ne kadar gerçekçi AHMET ALTAN

Aşk, kendisine olduğu kadar kendi derinindekine de bağlar insanı, bir başkasına aşık olduğun sürece kendine de aşık olursun, kendi çıplaklığına da tutkunsundur artık, kendi çıplaklığını da seversin bir başkasını severken.
Sonra çıplak yerinin acıdığını hissedersin, özlemin sarsıntısını, kıskanmanın kavuruculuğunu, tüllerine sarınmışken duyduğun özlemlere ve kıskançlıklara hiç benzemeyen yeni duygular olarak yaşarsın.
Ve aldığın hazzın başka hiç bir hazza benzemediğini keşfedersin.
Aşk çıplak gezer.
Aşka dokunmak için soyunmak, bütün tüllerinin parçalanmasına razı olmak gerekir.
Görmekten en çok korktuğunu, en derinindekini görürsün.
Ve aşık olduğunda, bir başkasını sevdiğin kadar seversin kendini.
Hazla ve acıyla kavrulmayı öğrenirsin.
Ve aşıkken çırılçıplak gezersin.
Yalnızca aşıkken kendini çırılçıplak görürsün, gördüğünden korkup gördüğünü severek.
Bir orospuyken bir azize, bir azizeyken bir orospu olursun ve ancak aşıkken anlarsın arada bir fark olmadığını.

18 Şubat 2010 Perşembe

Ebru'nun kaleminden..

Gunesli gunun ardinda karanlik gece vardir
Gece bir baskadir
Dosttur gece kendine dost
Yanlizlikla pekisir varligi, dusunce ile var olur anlami
Kalemi kagida ceker, insani ruhuna

Baska bir alemdir gece
Kendini onunla yasayanla paylasir
Bazen bir sigara olur, bazen bir ani

Siki bir sirdastir gece
Anlamasini bilene anlatir ihtisamini
Yararlanmasini bilene sunar sonsuz olanaklarini
Vazgecilmezdir gece, onunla ortak olmasini bilene
Bedenini unutup, ruhuna yonelene

Gizemlidir gece anlasilmaz
Onunla olmasini bilen, onu asla paylasmaz

Bencildir gece cogu zaman
Onemsemedigin anda, bosa harcatir zamanini bir anda
Sevgi ile donup baktiginda, bir parcandir artik bundan sonra
Olamazssin onsuz artik bir gece
Kapatirsin hergunu, muttesem gecenin sessizligiyle..........

Ve karsinizda VICTOR HUGO

Dunyada arzu ettigim ve bana hayati sevdiren 2 sey vardir.. Ask ve hurriyet..
Ask ugruna hayatimi veririm
Fakat hurriyet ugruna askimi da feda ederim....
Kristof Colomb'in en begendigim yani' yeni bir dunya kesfetmesi degil' bu dusunce uzerine onu aramaya gitmesidir...ROBERT TOURGOT

BASARI ISTENMEDIGI YERE GELMEZ...ARNOLD PALMER

Yenildiğinizi düşünüyorsanız, yenilmişinizdir.
Cesur olmadığınızı düşünüyorsanız, korkaksınızdır.
Kazanmak istiyor fakat kazanamayacağınızı düşünüyorsanız, kesinlikle kazanamazsınız demektir.
Kaybedeceğinizi düşünüyorsanız, çoktan kaybetmişsinizdir.
Dışarıdaki dünyaya çıktığınızda anlayacaksınız ki başarı, ancak onu istediğiniz takdirde gelecektir.
Her şey insanın kafasında biter.
Alt edildiğinizi düşündüyorsanız, alt edilmişsinizdir.
Yükselmek için yüksek düşünmelisiniz.
Bir ödülü kazanmadan önce kendinizden emin olmalısınız.
Yaşam savaşını kazanan her zaman, en güçlü ya da en hızlı olan değildir.
Er ya da geç kazanan kişi, kazanacağını önceden düşünebilen kişidir

En sevdigim....SHAKESPEARE

İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için, sevmekten korkuyor.
İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için, sevmekten korkuyor.
Sevilmekten korkuyor, kendisini sevilmeye layık görmediği için.
Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için.
Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için.
Duygularını ifade etmekten korkuyor, reddedilmekten korktuğu için.
Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğinin kıymetini bilmediği için.
Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi bir şey vermediği için.
Ve ölmekten korkuyor, aslında yaşamayı bilmediği için.

Ve kelimler en cok onun kalemine yakisirdi...Jorge Luis BORGES

Sil baştan yaşama şansım olsaydı eğer,
Oturup saymazdım eski yanlışlarımı.
Kusursuz olmaya çalışmaz, rahat bırakırdım yüreğimi.
Ve elbette çok daha coşkulu olurdu sevdalarım,
İçine az buçuk da ciddiyet katılmış.
Bu denli titiz olmazdım hiç, öyle bir şansım olsaydı eğer.
Korkmazdım daha çok riske girmekten
Daha çok yolculuğa çıkar,
Gündoğumlarını kaçırmazdım asla;
Hele dağlara tırmanmanın keyfini.
Hiç bilmediğim yerlere giderdim gidebildiğimce.
Doyasıya dondurma yer, boş verirdim kuru nimetlere.
Öyle bir şansım olsa idi eğer,
Dertlerim de yaşamın gerçeğini taşırdı,
Yanlızca düşlerin değil.
İşte hani onlardan,
Her saniyesini verimli geçirenlerden biriydim.
Aynı anlara geri dönebilseydim eğer,
Yanlızca iyi ve güzel olanları tatmak isterdim yeniden.
Yanında termometresi, bir şişe suyu, şemşiyesi ve
Paraşütsüz yerinden kıpırdamayanlardan biriydim.
Ama yeni baştan başlayabilse idim eğer,
İyice hafiflemiş olarak çıkardım yolculuklara.
İlkbahara yalınayak girer,
Sonbahara dek unuturdum pabuçlarla yürümeyi.
Hiç bilinmeyen yollara dalardım,
Tadını çıkarırdım gün ışığının,
Çocuklarla daha çok oynardım,
Sil baştan yapabilseydim eğer...
Ama heyhat, seksen beşindeyim artık
Ve biliyorum ki...
Ölmekteyim...

Yunan Mitolojisine gore Insanin Yaradilis Hikayesi..

Yunan Mitolojisine gore Tanrilarin Tanrisi Zeus insanı yarattıktan sonra 25 yıl yaşamasını yeterli görüyordu. İnsan ise sızlanarak bunun yetersiz olduğunu söyledi. Zaten yarısının uykuyla geçeceğini, çocukluk dönemini de çıkarınca geriye pek bir şey kalmayacağını söyledi. Uzun ömürde dahil, tüm iyi özellikler diğer yaratılmışlara verilmişti. O an da insanın yanında altı hayvan bulunuyordu. Bunlar; tırtıl, kelebek, tavuskuşu, at, tilki ve maymun. İnsan bu yaratıkları göstererek Zeus’dan onların ömürlerinden kendi ömrüne eklemesini istedi. Zeus ise diğer hayvanlara haksızlık olacağını söyledi. Fakat insanın, hayatının belli dönemlerinde o hayvanlar gibi yaşamasını insana şart koşarak onun ömrünü uzattı. Bundandır ki yeni doğan bir insan önce tırtıl gibi yerde sürünür, emekler bu bebeklik dönemidir. Sonra kelebek gibi neşe içinde koşar bu çocukluktur. Gençliğinde ise; tavus kuşu gibi gururludur. 25-30 yaşlarına doğru ev bark sahibi olunca at gibi hayatın yükünü çeker. Kırkından sonra insan olgunlaşır, tilki gibi kurnaz olur. Elli yaşından itibaren de maymun gibi çirkinleşir.

Herkes ayni seyi dusunuyorsa, hic kimse birsey dusunmuyor demektir..

Yıllar önce bir ayakkabı şirketinin sahibi, pazar araştırması yapmaları için Afrika’ya pazarlamacılar gönderir.
Birinci pazarlamacı, pazar araştırması yaptıktan sonra patronunu aradığında ona şöyle der:
"Burada bizim için hiçbir fırsat yok. Çünkü hiç kimse ayakkabı giymiyor."
Birkaç ay sonra giden ikinci pazarlamacı patronunu arayıp heyecanla şöyle der:
"Afrika’da inanılmaz fırsatlar var. Çünkü burada hiç kimsenin ayakkabısı yok."

CARESIZSENIZ...CARE SIZSINIZ...

Gidene kal demeyeceksin...
Gidene kal demek zavallilara,
Kalana git demek terbiyesizlere,
Donmeyene don demek acizlere,
Hak edene git demek asillere yakisir.

Kimseye hak ettiginden fazla deger verme,
yoksa degersiz olan hep sen olursun...
Düşün....
Kim üzebilir seni senden başka?
Kim doldurabilir içindeki boşluğu sen istemezsen?
Kim mutlu edebilir seni, sen hazır değilsen?
Kim yıkar, yıpratır seni sen izin vermezsen?
Kim sever seni, sen kendini sevmezsen?

Herşey sende başlar, sende biter...
Yeter ki yürekli ol, Tükenme, tüketme,
tükettirme içindeki yaşama sevgisini...
Hep hatırla: " Çaresizseniz, Çare SİZSİNİZ...."

Kendimde uygulayamasamda her zaman hayata bakisini sevmisimdir...GANDHI ve HAYATA KARSI PASIF DIRENISI

Keep your thoughts positive because your thoughts become your words.
Keep your words positive because your words become your behaviors.
Keep your behaviors positive because your behaviors become your habits.
Keep your habits positive because your habits become your values.
Keep your values positive because your values become your destiny.


Düşünceleriniz pozitif olsun, düşünceleriniz ileride kelimeleriniz olur.
Kelimeleriniz pozitif olsun,kelimeleriniz ileride davranışlarınız olur.
Davranışlarınız pozitif olsun,davranışlarınız ileride alışkanlıklarınız olur.
Alışkanlıklarınız pozitif olsun,alışkanlıklarınız ileride değerleriniz olur.
Değerleriniz pozitif olsun,değerleriniz kaderiniz olur.

Zeki adamlarin surtusmeleri bile farkli olur...

"Bernard Shaw ile Churchill hiç geçinemez ve sık sık birbirlerini iğnelermiş.

Bernard Shaw, bir oyununun ilk gecesine, Churchill i davet etmiş ve davetiyeye de bir pusula iliştirmiş:

- ""Size iki kişilik davetiye gönderiyorum. Bir dostunuzu alıp gelebilirsiniz. Tabii dostunuz varsa.""

Churchill, hemen cevap göndermiş:

- ""Maalesef o gece başka bir yere söz verdiğim için oyununuzu seyretmeye gelemeyeceğim. ikinci gece gelebilirim, tabii oyununuz ikinci gece de oynarsa

HAYAT DIYE BIRSEY VAR - AHMET ALTAN

Nedir? Ne oluyor? Unuttunuz mu yoksa yaşadığınızı!
Günler, kızgın küller gibi bütün duygularınızı kavurup öldürerek mi geçiyor üzerinizden!
Arzuyla dudağınızı ısırdığınız olmuyor mu hiç?
Bir müzik sesiyle şöyle bir doğrulduğunuz..
Aniden bir yaz yağmuru gibi boşanıveren sebepsiz sevinçlere inanmıyor musunuz?
Bir ağaç gölgesinde bir an durmak; bir akşamüstü denize baktığınızda, bu sonsuz suların kıpırtısına şaşmak yok mu artık?
Elele tutuşmak,Bir avucun bir başka avuca dokunmasının yarattığı ürperti de hayal hanesinde kendine bir yer bulmuyor mu?
Bitti mi bu macera?
Çekildiniz mi hayattan!
Hayatın sizin bulunmadığınız yerlerde yaşandığına mı inanıyorsunuz???
Daha bitmeden bitirdiniz mi herşeyi!!!!!
Yorgun ruhunuz yeni coşkular için hazır hissetmiyor mu kendini?Delirdiniz mi siz??????
Şu köşebaşında karşınıza ne çıkacağını ne biliyorsunuz?
Biliyorum...Genellikle köşe başlarından açlık, acı ve ölüm çıkıyor karşınıza....
Ama kimbilir? Belki eski bir dosta, belki güzel bir kadına, belki okunmuş kitaplar satan bir sahafa da rastlayabilirsiniz...
Bir piyano sesi duyabilirsiniz...Ya da bir rumeli türküsü açık bir pencereden...
Bir söğüt ağacı görebilirsiniz; çocukken kabuğundan düdük yaptığınız...
Dans adımlarıyla yürüyen bir çift bacak geçiverir önünüzden.
Bir oğlan bir ıslık çalabilir, hatta siz bile çalabilirsiniz...
Ne sevinci ? Ne hayatı ? Ne eğlencesi ?Para yok ki ! diyorsanız eğer; emin olun paranız olduğunda da eğlenemezsiniz....
Para eğlenmeyi çeşitlendirir sadece.Ama eğlenceyi yaratamaz...
Öpüşmek parayla değil! Şarkı mırıldanmak parayla degil...Acaba o şimdi ne yapıyor diye düşünmek parayla değil! TV'de iyi bir film seyretmek parayla değil!
Sizin için demlenmiş bir bardak çayı, bu benim için yapıldı diye; neredeyse gururla alıp, bardağı ince belinden sıkıca kavrayıp içmek parayla değil!
Bir tabak semizotunu sevinçle paylaşabilirsiniz! Ve hiç bir pahalı lokantada bulamayacağınız bir tat alırsınız. Eğer bir tabak yemeği paylaştığınız, paylaşmak istediğiniz insansa!!!
Hayat diye bir şey var!!!!!
Yalnızca sizin müziklerinizin çaldığı bir bahçe var...Sokmayın oraya öyle herkesi!..Çiçeklerinizi başkalarının çapalamasını beklemeyin!Şarkılarınızı başkalarına söyletmeyin!
Anladık; ahmaklıklar oluyor,Aptalca kararlar veriliyor...Hepinizin hayatından birşeyler çalınıyor,Hayallerinizi teker teker buduyorlar...Ümitlerinizi öldürüyorlar, caresiz bırakıyorlar sizi...
Yenildiniz belki de...Yenilginin ağır yaralarını taşıyorsunuz ruhunuzda...Ama gene de bir hayatınız var sizin!
Sadece size ait bir bahçeniz..Durup soluklanacağınız,yaralarınızı yıkayacağınız, ciçeklerini seyredebileceğiniz bir bahçe...
Soğukta bir bira içebilirsiniz!
Bir ağacın gölgesinde durabilirsiniz! Bir an sabaha karşı uyanıp; her ay yeniden doğan hilal'e bir bakabilirsiniz...
Çok sevdiğiniz bir kitabı bir daha karıştırabilirsiniz...
Aşık olabilir ya da aşık olmayı düşünebilirsiniz...Sevdiklerinizi özleyebilir ve bir gün yeniden kavuşabileceğinizi hayal edebilirsiniz...
Geceleri ağaçların daha değişik koktuğunu farkedebilirsiniz...
Yeni bir salata icad edebilirsiniz.
Sevgilinizi çırıl çıplak soyup,evde öyle dolaştırabilirsiniz.
Saçlarınızı her zamankinden daha değişik kestirebilir,
Evinize bir gün de, başka bir yoldan gidebilirsiniz...
Alışkanlıklarınızı değiştirmek için kendinize karşı müthiş bir savaş açabilirsiniz...
Hayat diye birşey var!
Her zaman, size keşfedilecek geniş alanlar bırakan.
Ne kadar yaşarsanız yaşayın, daima bilmediğiniz, kuytularına sokulamadığınız bir hayat!!!
Sadece size ait bir hayat!
Biliyorum dertler çok...Ahmaklıklar yapılıyor.Sıkıntılar bitmiyor...Günler birbiri ardına buruşup eskiyor...
Yorgunsunuz...Belki yeniksiniz...Teslim mi olacaksınız peki???
Hayal kurmayacakmısınız?
Çılgınca sevişmeyecekmisiniz?
Bir daha öpüşmeyecekmisiniz?
Ağaçlara bakmayacakmısınız?
Denizlere şaşmayacakmısınız?
Ani ve sebepsiz sevinçlere inanmayacakmısınız?
Bir tabak semizotunun tahmin edemiyeceğiniz kadar lezzetli olabileceğini hiç düşünmeyecekmisiniz?
Sizin için demlenmiş bir bardak çayı, bardağı belinden kavrayıp içmeyecekmisiniz ??
Delirdiniz mi siz?????????
HAYAT DİYE BİR ŞEY VAR!! EVET ORDA !!!!! ELİNİZİN HEMEN YANINDA DURUYOR

EGER - RUDYARD KIPLING

  • Bütün etrafındakiler panik içine düştüğü...Ve bunun sebebini senden bildikleri zaman, Eğer başını dik tutabilir ve sağduyunu kaybetmezsen,
  • Eğer sana kimse güvenmezken, sen kendine güvenir ...Ve onların güvenmemesini de haklı görebilirsen,
  • Eğer beklemesinin bilir ve beklemekten de yorulmazsan, Veya hakkında yalan söylenir de sen yalanla iş görmezsen,
  • Ya da senden nefret edilirde sen kendini nefrete kaptırmazsan,
  • Bütün bunlarla beraber ne çok iyi, ne de çok akıllı görünmezsen,
  • Eğer hayal edebilir de hayallerinin esiri olmazsan, Eğer düşünebilip de düşüncelerini amaç edinebilirsen,
  • Eğer zafer ve yenilgi ile karşılaşır ve her ikisini de aynı şekilde karşılayabilirsen,
  • Eğer ağzından çıkan bir gerçeğin bazı alçaklar tarafından,ahmaklara tuzak kurmak amacıyla eğilip bükülmesine katlanabilirsen;
  • Ya da ömrünü verdiğin şeylerin bir gün başına yıkıldığını görür ve eğrilmiş yıpranmış aletlerle onları yeniden yapabilirsen,
  • Herşeyi kaybedip yeniden başlayabilir ve kaybın hakkında bir kelimecik olsun bir şey söylemezsen ;
  • Eğer kalp, sinir ve kaslarını eskidikten çok sonra bile işine yaramaya zorlayabilirsen,
  • Ve kendinde dayan diyen bir iradeden başka bir güç kalmadığı zaman ...Dayanabilirsen
  • Eğer kalabalıklarda konuşup onurunu koruyabilirsen, Ya da krallarla gezip , halka ait hasretini kaybetmezsen,
  • Eğer ne düşmanların, nede sevgili dostların seni incitemezse,
  • Eğer aşırıya kaçmadan tüm insanları sevebilirsen,
  • Eğer bir daha dönmeyecek olan dakikayı,altmış saniyede koşarak doldurabilirsen,
  • YERYUZU VE TUM USTUNDEKILER SENIN OLUR... VE DAHASI SEN BIR INSAN OLURSUN OGLUM.....