Okuduğum şeylerin altını çizmek yetmiyor.

O sihirli cümleler, benzetmeler, kitapların içinde kalıyor, kaybolup gidiyor.

Oysa çıkarıp alasım geliyor onları.

Benim olsunlar istiyorum.

Gözümün önünde dursunlar....................

Bu Blogda Ara

23 Haziran 2010 Çarşamba

Tarihte Lafı Gediğine Oturtanlar.......

Lozan konferansından sonra ülkemizde, Dolmabahçe Sarayında bir yemek verilmektedir ve bu yemekte neredeyse bütün büyük dünya ülkelerinin başkanları yer almaktadır.
Yemekten sonra çay servisi başlar ve türk garsonlarımızdan biri, Mustafa Kemal'in yanında oturan ingiliz devlet başkanına çayı getirirken sendeler ve çayı biraz döker. Bunu gören İngiliz Mustafa Kemal'e dönerek:
-Sen hala daha bu milleti adam edip, eğitebileceğini mi düşünüyorsun? Baksana daha bir çayı getirmeyi bile beceremiyorlar.
Mustafa Kemal'in yanıtı lafı gediğine oturtan gerçek ve tokat gibi bir cevaptır:
Ben bu millete her şeyi öğrettim; ancak bir türlü başkalarının uşağı olmasını öğretemedim.


Bir toplantida, zamane genclerinden biri Mehmet Akif'i küçük düşürmeye çalişip :
- Afedersiniz, siz baytar misiniz? demis.
Mehmet Akif istifini bozmadan :
- Evet, bir yeriniz mi agriyordu? diye cevap vermiş.


Churchill, avam kamarasında konuşurken, muhalif partiden bir kadın milletvekili, Churchill' e kızgın kızgın söyle seslenir:
- "Eğer, karınız olsaydım, kahvenizin içine zehir karıştırırdım."
Churchill, oldukça sakin kadına döner ve lafı yapıştırır:
- "Hanımefendi, eğer karım siz olsaydınız, o kahveyi seve seve içerdim."


Dünya nimetlerine ehemmiyet vermeyen yaşayış ve felsefesiyle ünlü filozof Diyojen, bir gün çok dar bir sokakta zenginliğinden başka hiçbir şeyi olmayan kibirli bir adamla karşılaşır.
İkisinden biri kenara çekilmedikçe geçmek mümkün değildir. Mağrur zengin, hor gördüğü filozofa:
- "Ben bir serserinin önünden kenara çekilmem" der. Diyojen, kenara çekilerek gayet sakin su karşılığı verir:
-"Ben çekilirim."


Yavuz Sultan Selim, birçok Osmanlı padişahı gibi sefere çıkacağı yerleri gizli tutarmış. Bir sefer hazırlığında, vezirlerinden biri ısrarla seferin yapılacağı ülkeyi sorunca, Yavuz ona: - "Sen sır saklamayı bilir misin?"diye sormuş. Vezir:
- "Evet hünkarım, bilirim" dediğinde,Yavuz cevabı yapıştırmış:
- "İyi, ben de bilirim."


Bir filozofa sormuşlar:
-“Şansa inanır mısınız?"
Filozof:
-"Evet, yoksa sevmediğim insanların başarılarını neyle açıklayabilirdim


İngiltere Kralı George ile görüştüğü sırada, Gandi'nin üzerinde her zamanki gibi beyaz örtüsü vardır. Davetten çıkınca bir gazeteci sorar:
‘Kıyafetiniz, bir kralla buluşmak için yeterli miydi?`
Gandi, hiç aldırmadan cevap verir:
`Kral, ikimize de yetecek kadar giyimliydi.


Köylü, yeni doğan bir sıpayı! kucağına almış evine dönerken, iki ortaokul öğrencisi kendisine takılır ve:
`Hayrola amca, derler. Oğlunu nereye götürüyorsun böyle?`
Adam, kendine yapılan bu terbiyesizliğe aldırmamış görünerek cevap verir:
`Gittiğiniz okula kaydını yaptıracağım.


İncili Çavuş, Osmanlı elçisi olarak Fransa Kralına gönderildiğinde, elbiselerinin bazı yerlerinde yama varmış. Kral bunları görünce dayanamayıp:
`Bana senden başka gönderecek adam bulamadılar mı?` diye sorunca, İncili Çavuş:
`Osmanlılar, adama göre adam gönderirler, Beni de sana göndermelerinin hikmeti bu olsa gerek.` cevabını vermiş.


Amerikalı işadamı, Çinliyle alay ederek sormuş:
`Mezarlarınıza koyduğunuz pirinçleri, ölüleriniz ne zaman yiyecek?`
Çinli, basını kaldırmadan cevap vermiş:
`Sizin ölüleriniz, koyduğunuz çiçekleri kokladığı zaman....


Vaktiyle Fransa hükümet ricalinden biri Napolyon Bonapart‘ı bir muharebede tenkide kalkışıp parmağını harita üzerinde gezdirerek:
`Önce şurasını almalıydınız, sonra buradan geçerek ötesini zaptetmeliydiniz, gibi fikirler yürütmeye başlayınca Napolyon:
`Evet demiş, onlar parmakla alınabilseydi dediğin gibi yapardım.`

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder